Oportünizmin Lağım Kokusu





''Komünizm insanlara fuhuş veriyor. Başka bir şey vermiyor. Bizler 80 öncesi hiçbir şey yapmadıysak, bu uğurda ölerek memleketi komünist yapmadık. Analarımızın, bacılarımızın da nataşa olmalarını önledik''


-Mansur Yavaş

* * *

Elbette Mansur Yavaş'a bu sözleri yüzünden şaşacak değiliz. Çünkü o düşman sınıfın temsilcisi ve kendi sınıfının selameti için bu tür demagojilere sığınmak, karşı devrimci kitleyi komünizme, sol'a, sosyalizme yâni İşçi Sınıfının iktidar mücadelesine karşı örgütlemek zorunda. Son kertede her sınıf kendi mücadelesini veriyor. Ortada Mustafa Suphi'den beri iki kayık var, iki kayıkta iki sınıf çarpışıyor. Mansur Yavaş, Yahya Kaptanların kayığından kamasını bizlere saplamaya çalışıyor. Onun sınıfıyla verdiğimiz mücadele buna dayanıyor ve bizim ya da onun kayığı batmadıkça devam etmek zorunda. Bu kavga son nefese kadar sürecek bir kavga.

Düşman sınıfın cüretine kızsak da şaşacak değiliz. Bizleri kızdıran son dönemde Tayyip'in yerine sağcı olduğu için sol değerleri sahiplenerek Mansur'u düşünenlerdir. Devrimci bir önderin en son sözü olan "Her şey çok güzel olacak"ı alıp öncesinden hiç bahsetmeden kendi belediye seçimleri için slogan yapanlardır. Sınıfsız siyaseti ezilene, yoksula, Kürd'e  "demokrasi" yalanı adı altında dayatanlardır. Demokratikleşme adı altında herkesi dünün en gerici siyasetlerinin altına örgütleyerek soytarıya çevirip demokratikleşmenin milyonlarca işçinin, köylünün iktidarı almasıyla mümkün olduğunu, en demokratik eylemin "devrim" olduğunu kendi sınıfsal hesapları için gizleyenlerdir.




Kimileri Mansur Yavaş'ın Ankara'ya komünizm getirdiğini söylüyor. Aynı kişiler Ankara'da yorgun anti komünist savaşçıya övgüsünü solu o'na örgütlemeye çalışarak kendilerince olağanüstü bir çabayı da ortaya koyuyor. Kimileri de bunun komünizm olmadığını, komünizm olsaydı insanların ekmek bile bulamayacaklarını ima ederek Almanya'da komünist kanı dökülerek ilk örneği işçi sınıfına ihanetle kurulmuş sosyal devleti yüceltiyor ve SSCB'de ekmek bile dağıtılamayacağını iddia ediyor. Bu iddia aslında egemen sınıfın muhalefet kanadının işçi sınıfının iradesini nasıl çözmek istediğinin çok basit bir örneği. Önce faşistlere alıştırıyorlar ve duymak istediklerimizi söylüyorlar, sonra faşistlerin bir noktada haklı olduğunu sosyal devlet üzerinden birbirine bağlayıveriyorlar. İki uç burada birleşiyor. Mansur Yavaş'ın analarımız komünizm gelmediği için Nataşa olmadı sözleriyle Mine Kırıkkanat'ın SSCB'de ekmek bile dağıtılamazdı sözleri birbirini burada tamamlıyor. Tezek kokulu bu iddialar, tezekle beslenmeye alışanlar için leziz görünüyor. Burjuva muhalefetin domuz kimliği bu iddiaları olumlayacak tavrında ortaya çıkıyor.


Mansur Yavaş, ancak SSCB'nin dağıldıktan ve somut olarak kapitalizmin Rusya, Ukrayna, Orta Asya ülkeleri gibi ülkelere girdikten sonra fuhuşun patladığını söyleyemez.Mine Kırıkkanat gibi Atatürk benim ilahım diye ortada dolaşan, sosyal devletine bağlı, ekmeğini oradan çıkartan kişiler o sosyal devletin yasal kerhanelerde kaç Türk kızını çalıştırdığını, fuhuşun burjuva toplumda ezilene nasıl etki ettiğini söyleyemez. Onlar söyleyemese de biz söyleyelim. 2016 verilerine göre toplam tescilli seks işçilerinin sayısı 15 bin, vesika bekleyen hayat kadını sayısı 30 bin ve hayat kadınlarının yaş ortalaması 15-40 arasında tahmin edilmekte.Hiçbir yere kaydı olmadan fuhuş yapan kadınların sayısı 2016 yılı itibari ile 150 bin kişiyi aştığı tahmin ediliyor.[1] Kapitalist, sosyal devlet içinde 150 binden daha fazla Anadolu kadını bedenini satarak hayatını idame ettiriyor. Peki bu düşman sınıfın yani burjuvazi ve onun siyasetçilerinin, kalemşörlerinin dilinde mi, umrunda mı? Gündeme getirip ekmek yedikleri düzenin pisliğini ortaya saçabilirler mi? Nataşa olmaktan kurtulduk diyenler Ayşe'nin, Fatma'nın kerhane işletmeciliğini belediyeler üzerinden yapmıyor mu? Ekmeğin kırıntısını bugün ekonomi politik gereği akıllıca dağıtan, göz boyayanlar normal zamanda sınıflı toplumda sürüp giden ve içinde çalışanların sayısının giderek artttığı, övdükleri sosyal devletin içinde yuvalanan fuhuş sektörüne klasik burjuva ahlakının dışında bir yaklaşımla gidebiliyorlar mı? Cevap açık.NATO askerleri için genelev duvarları boyayan burjuva  siyaset bu konu hakkında konuşmak istemese de konu komünizm olduğunda mayınlı araziye yalın ayak girmekten, kılıcını savurmaktan kaçınmaz.

Şaşkınlıkla izliyoruz. Bunların  hilelerine ve yalanlarına boyun eğmeyen komünistler olarak .Sol, sosyalizm üzerine mangalda kül bırakmayan kişilerin bugün belediyecilikler üzerinden azılı halk düşmanlarını göklere çıkartanlara, kendi öz iradesine inanmayanlara, halkının içinde olmak, onu dönüştürmek ve onunla devrime yürümek için en baştan başlayamayanlara, üşenenlere, korkanlara, sindirilmişlere, boyun eğmişlere, sorumluluk alamayanlara. Şaşıp kalıyoruz siyaseti burjuvaziye layık görüp işçi sınıfına layık görmeyenlere. Şaşıp kalıyoruz oportünizme yâni işçi sınıfına hiç inanmayanlara ama yine de onun bilimiyle var olmaya çalışanlara. Şaşıp kalıyoruz devrimcinin verdiği nefesle yaşayan ama o son nefese de ihanet edenlere.

Oportünizm, Mahir'in de dediği gibi " işçi sınıfına politik bilinç verme ve örgütlendirme sorunlarını ihmal eder, gereken gayreti göstermez veya geçici güçlüklerin yanlış bir analiziyle, korku vs. nedeni ile karşı-devrim saflarını olduğundan güçlü, kendi güçlerini olduğundan zayıf değerlendirerek"[2] teslimiyeti, tasfiyeciliği seçer. Bugün, devrime hiç inanmayan ama çok konuşan, gezi sonrası koltuğuna oturmuş, dergisini basan, televizyon programına çıkan, kendini saydırmış, düzenle bir bütün olmuş küçük burjuva anlayışın yoksul halkı seçim sandıklarına umut fakirin ekmeğidir diyerek ittiği, bunun haricinde hiçbir şeyin konuşulamadığı, üçüncü bir taraftan bahsedenin ajan ilan edildiği, linç ettirildiği, dışlandığı bir siyasi mekanizma içerisinde bulunuyoruz. Bu da zaten faşist rejimin devamlılığına hizmetten başka bir şey değil.

Mahir yine oportünizm için şunları söylüyor: "
hangi devrim sürecinde olursa olsun, hangi kılığa bürünürse bürünsün oportünizmin değişmez özelliği ideolojik mücadeleden kaçmaktır. Oportünizmin panzehiri ideolojik mücadeledir. Oportünizm proleter devrimcilerin karşısına hiçbir zaman açıkça çıkamaz."[3] Bugün Mansur Yavaş için sol, sosyalizm adına övgüler düzenler, oy verdikleri kişilerin sınıfsal kimliğinden bahsedene twitter'da engel çakanlar, hükümetin o kadar da ahmak olmadığını, kendi iktidarını oportünistlerin siyasetinin pasifist ve asalak tutumundan beslendiğini söyleyenlere zehirli oklar fırlatıp itibarsızlaştırmaya çalışanların, bunların troll ya da ajan olduğunu söyleyenlerin bugün ideolojik bir hesaplaşma vermesi zaten mümkün değildir. Kaçışları bu yüzdendir.

Kaçıyorlar çünkü ekmek kırıntıları ile kandırdıkları işçilerin, komünizmi ekmek dağıtıp dağıtmamaya indirgeyen bilim ve tarih dışı tutumlarının, mezardaki devrimcinin kemiklerini sızlatmalarının hesabını verebilecek durumda değiller. Onlar ekmeğinin derdinde ve mülk edindikleri konumun sefasını iktidar olarak da sürmek istiyorlar. Ancak bugünkü iktidarla aralarındaki bir farkın olduğunu söylemek pek de mümkün değil. Onlar bir avuç kapitalistin kendi iç çelişkisinin siyasetini güdüyor ve bu çelişki içinde işçi sınıfının gerici kamplar içinde bölünmesinden sınıfsal bir fayda da görüyorlar. 


CHP'li "Sosyal Demokrat" Eren Erdem'in  hikayesi bilinmeyen yoksul bir adamın sokağa çıkma yasağı öncesinde marketten aldığı "Luppo" ile dalga geçip, şamata yapması yine işçi sınıfını bölmenin, onu küçük burjuvaziye aşağılatmanın ve en son olarak yine hizmet edilen büyük burjuvazinin yerini beyinlerde sağlamlaştırma operasyonundan başka bir şey değil. Sınıfı yoksayıp iktidarı düşürmekten bahsedenlerin halka sundukları perspektif bu kadar. Çünkü Sosyal Devletin ideolojisi de bu kadar. "Sosyal Devletin", sosyal demokrat milletvekilinin son anda sırtına patates çuvalı atan telaşlı işçiler, yoksullar ya da belki de işsizler ile twitter üzerinden alay etmesi bakın biz Ankara'da sizlere ekmek bile veriyoruz şamataları ancak kendileri gibi olanları güldürebiliyor. Ama asıl gülünç olan belki de çocuğuna luppo alan yoksullar, sırtına patates çuvalı atan emekçiler, ya da marketleri hastalığa rağmen dolduranlar değil. Çünkü bu tutumları esasta iktidar partisine olan güvensizliklerini de gösteriyor. Asıl gülünç olan
gören gözler için bu durumu okuyamadan alaya alanlar, halkı küçümseyenler ama faşizmin her tatbik ettiğini de usulca, en komik biçimde afiyetle yiyenlerdir.

Kitleleri birbirleri ile dertleri üzerinden dalga geçmeye teşvik edenler kitleleri bölenler, gerçek sorunla yüzleşmelerine siyaseten engel olanlardır. Sosyal devletlerinin varlığı buna bağlıdır. Her seçimde bu gibi şarlatan bir siyasetin parçası olmak, kendine dayanmamak, kendi siyasetini yaratamamak işte bütün bu tablonun aynı zamanda sebebidir.

Bugün
Lenin'in yolundan yürümek isteyen, akıl, ahlak, bilgi sahibi  olan herkes, daha adil, eşit ve onurlu bir gelecekte yaşamak isteyen herkes komünizme saldıranların esas olarak ezilenlerin iktidarına saldırdığını bilmelidir. Ve yine aynı şekilde, sosyalist tutumda ısrar etmeyenlerin mutlaka kapitalistlerin safına doğru sürünerek geçtiğini unutmamalıdır. Sosyalist tutumda ısrar etmeyerek her seçimde, her kritik anda burjuva muhalefetin lastiği olup adeta ideolojik anlamda çözülenler her şeyden öte bugün Ülkücülere övgü düzmek zorunda kalmıştır ve böylelerinin safları hiçbir zaman proletarya olamamıştır. Dilleri böyle söylese bile proletaryanın eğitilmesinden, örgütlendirilmesinden, bilinçlendirilmesinden kaçan herkes net bir biçimde karşı devrimin güçlenmesine hizmet eder. Mine Kırıkkanat'ın, Mansur Yavaş'ın, Eren Erdem'in siyasetlerinin kuyruğu olmuş, bunları "ilerici" varsayan, onunla bütünleşen solun kendiyle çok sıkı bir hesaplaşmaya girmesi kendi yararınadır. 

İşçi Sınıfına inanmak, onun içinde var olmak, devrime de inanmaktır. Ona inanmak için onun saflarında olmak gerekir, düşmanın safları insanı sürüngenleştirir. Bugün  gelinen noktada omurgalar bile erimektedir. Sol, geriye doğru evrimleşmekte, solucanlaşmaktadır. Omurga sahibi olmak, ilerlemek, varlık elde etmek ancak işçilerin evrim ve devrim süreci için yanında olmakla, onu temsil etmekle mümkündür.


                                                                                                                   -Emre Kabartaş
                                                                                                                        12.04.2020


[1] Milliyet -
‘Türkiye’de seks işçisi sayısı 150 bini aştı’
[2] Aren Oportünizminin Niteliği - Mahir Çayan
[3] a,g,e, -Mahir Çayan


                                                                     

Yorumlar