Devrimci Dönüşüm ve Linç Kültürü






 Diyalektik Materyalizme göre "çelişki" hayatın bir kanunudur. Hiçbir şey kusursuz değildir. Eğer kusursuzluk söz konusu olsaydı Diyalektiğin yerine Mekaniği koymak hiç de zor olmazdı. Böyle olduğunda yer, zaman, mekan gibi kavramlar önemsizleşirdi. Dahası hayatı var eden tepkimelere gerek kalmaz, hayatın gerçekliği olan doğum ve yaşamın çelişkisi hiç oluşmaz, bu çelişkiler ışığındaki değişimler hiç yaşanmazdı. Her şey sürtünmesiz bir ortamda akıp gider, hiçbir dönüşüm yaşanmazdı. Yani kısaca "hata" hayatın, tabiatın bir var oluş kanunudur. Hiçbir şey masum, yüce, kusursuz, mükemmel değildir.   Hayat her şeyin birbirine zıtlığı ile bir bütündür. Doğada nereye bakarsak bakalım bir arada var olmanın dinamiğini görürüz. Bu hayatı var eden dinamiğe "karşıtların birliği" denir. Hayat ve ölüm birbiri ile var olur. İkisi esasen bir bütündür. 

Bu yüzdendir ki herhangi bir şey hakkında konuşacaksak o şey diyalektik materyalist anlayışa göre tekil bir biçimde incelenemez. Yani bir elmayı inceleyecek olsak o elmayı biçimine, rengine bakmak onu öncesiz bir yapı olarak ele almak o elmayı saran dışsal etkiyi görmemek, yani güneş ışığını, suyu, tüm bu ayrıntılar içindeki gelişimi görmemek o elma hakkında bize sadece biçimsel bilgiyi verir.. Bu o elmanın çekirdekten, ağaç dalına, ağaç dalından çürüdüğü sürece, topraktaki etkisine ya da başka canlıların vücutlarında girdiği etkileşime, enerjiye dönüşümüne dair hiçbir şeyi bizlere anlatmaz. Metafizik ile Diyalektik Materyalizm arasındaki fark olguları ele alış tarzlarıdır.

Metafizikçi-İdealizm taraftarı düşünme tarzı bu ikisinin ayrımındadır. Çünkü metafizik dünya görüşüne göre o elma, elma olduğu için anlamlıdır. Tarihsizdir, sadece elma olarak vardır. Bu düşünce tarzı ise şeylerin birbirleri ile olan ilişkilerini görmez. 

Her şey kendi karşıtını içinde taşır. Başka bir tarzda söyleyecek olursak her şey aynı zamanda hem kendisini, hem de zıddını içerir. Ölüm bile bir çok farklı çelişkiyi tetikler. Beden ölür, toprağa karışım başlar. Ölüm bir çok farklı yaşama besin sağlar, toprağı minerallendirir, bitkilere kaynak sağlar, mikroorganizmaları besler, diğer memeli ya da kuşları besler, bir çok farklı hayatı yaratmaya devam eder. Yaşam da böyledir. Yaşarken de bir çok farklı ölüm bizleri var eden koşulları yaratmıştır. Petrolden, plastik üretimine kadar her şey dünyadaki farklı koşulların bir sonucu olarak oluşan yine muhtemelen bir koşuldan dolayı soyu tükenen dev dinozorların kalıntılarının bugüne yansıyan, insan eliyle işlemden geçirilmiş-geçirilen formlarıdır. Çok geriye gitmeden beslenme biçimlerimiz bile bir çok ölümle bizi var eden organik dönüşümleri ifade eder. Sindirim sistemimizdeki yapı, vücudumuzdaki tepkimeler, ürettiğimiz her şey vücudumuzun içindeki çözümlemelerin, üretimin sonucudur. Besinlerden aldığımız atomlar durmadan bir dönüşüm geçirir. Maddeden enerji üretimimiz doğanın bu yasaları ile ilgilidir.  Her şey, kendi bedenimizdeki hücreleri oluşturan atomlar da çok düzgün şekilde dengelenmiş, güçlü biçimde etkileşen küçük tanecikli negatif ve pozitif parçalardan oluşmaktayız. 

 Yaşam ister üretim kabiliyeti olmayan başka türlerin isterse de atalarımız olsun onların ölümlerinden geriye kalan maddenin, üretim biçimlerinin sürdürülmesi ile olsun çelişkilerle doludur. Bu üretim biçimlerinin yarattığı toplumsal sistem içindeki ezen ve ezilen arasındaki çelişkiler tüm uygarlık tarihinin zihnini biçimlendiren koşulları oluşturmuştur. Çelişki burayı da kapsar ve buradaki diyalektik etkileşim, idealist düşünce ve algılayış tahrifatını egemen olanın maddi süreçleri için zorunlu kılar, ideolojik etkenler bu koşulun içine doğan her bir bireyi etkiler ve onun zihninde çelişik, hatalı düşünceler yaratarak kendi maddi formunu korur. 

Her şey zıddı ile var olur. Atomun yapısından başlayıp hayatı ve ölümü var eden sürece kadar, kendi aklımızı şekillendiren iyi-kötü, güzel-çirkin vb. kavramlarına kadar her şey zıddı ile anlam kazanır. Biricik ve  Mükemmel olan ise yok hükmündedir. Çünkü her şeyin zıddı ile var oluşu demek her şeyin zıddına dönüşümü demektir. Yani her şeyin değişimi demektir. Bu değişim asla durmaz. Bu karşılıklı dönüşüm halindeki doğada mükemmel olana yer yoktur. Çünkü "mükemmel" bu dünyanın yasalarına uygun değildir. Materyalizmin değil ancak metafiziğin konusu olabilir.  Ve metafizik düşünme pratiği için tüm evrimsel değişimler, etkileşimler yok sayılır. Ölüm sadece ölüm, yaşam sadece yaşamdır. İnsan sadece insan, kadın sadece kadın, parti sadece partidir. Orada durur, ondaki hareket durmuştur. Yaşamın işleyişini zihinde durduran bu yaklaşım diyalektik maddeci dünya görüşünün tam zıddıdır. 

Olmayan Mükemmel ve Yeni Diyaleksiz Anti-Marksist Solculuğun Mükemmel Birey Siyaseti

Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılışı ile dünyada Marksizm'den vazgeçen, burjuvazi ile açıktan uzlaşıya başlayan ve bu yolla liberalleşen hareketlerin teorik alanda Marksizmden dönüşleri günümüzde netleşmeye iyice başlamış durumda. Liberalizme kayan bu hareketler için Marksizm genç kitleleri kendilerine çekmek için kullandıkları bir balık ağına dönüştü. Bu sebepledir ki partilerinde Marksizm eğitimleri bunca imkanlarına rağmen verilememekte, partileri işçi sınıfının önderliği yerine revizyonizmin bir ürünü olan Sosyal ve radikal demokrasinin(gerçekte burjuva reformculuğu) uzantılarına dönüşmüştür. Bu ülkemizde batı ile iltisaklı olan bir çok partinin, sol siyasetin kolayca içine düştüğü kitle kazanırken ideolojik tasfiyenin yoğunlaştığı bir dönem olarak göze çarpmaktadır.

Kitleleri kolay yoldan partilere doldurmak ama teorik bir eğitim bile vermemek, Marksizm'in temellerinde yatan felsefe hakkında konuşmamak bu tip partileri ne yazık ki tüm iddialarına rağmen uzun vadede onları revizyonizmin eseri olan Sosyal Demokrasinin balık ağına dönüştürmektedir. İşlevsel olduğunu zanneden partiler teoriye, teorik çabaya sırtlarını döndükçe kaybeden kendileri olmakta, adım adım, hâtta koşarak tasfiyeye doğru ilerlemektedirler. 

Bugün parti üyeleri bu eğitimden mahrum oldukları, değişime inanmadıkları için partilerine kimlerin üye olabileceğini, kimlerin partide yer alabileceğini, aksi olursa partiden istifa edebileceklerini beyan edebiliyorlar. Örneğin bir feminist, TİP'e üye olacak olan kendi fraksiyonunun zıddı olan başka bir feministin üyelik başvurusuna engel olmak için her şeyi yapacağını söyleyebiliyor.









İsmi Türkiye İşçi Partisi olan bir partide diyalektiğin yerini alan idealizm elmayı sadece bir elma olarak ele alan metafiziği ilke edinen ideolojik kampları içinde eritemiyor, eritmeye de çalışmıyor. Bu TİP örneğini aşan belki de geri kitlelerin keyfine yönelik siyaset yapan Marksizm iddiası güden ama o iddianın içini bu yönden doldurmayan tüm güncel sosyalist hareketlerin hanesine yazılan bir "suç" oluyor çünkü hatadan öte şeflerin sorumsuzluğu, "Militan Marksist" anlayıştan doğan eleştirilme, değiştirilme çekincesinin de örtük bir anlamını içeriyor. Bu yüzden ismi TİP olan bir partide proleter devrimcilerini azınlık olarak görmek, diyalektik materyalizm yerine geçen idealizmin bir sonucu oluyor. Zeynep Direk kişisinin geçmişindeki karşı devrimciliğini görüyor ama ortaya çıkan eğilimlerinden yeniyi  yaratacak potansiyeli kendisinde sezinleyemiyor. Bu yüzden olası bir üyelik söz konusu olduğunda istifa edeceğini söylüyor. Bu konuda Maksim Gorki'nin "Küçük Burjuva İdoelojisinin Eleştirisi" adlı yazısına özellikle de küçük burjuvaların kendilerine biçtikleri değerin, ben olmazsa olmazım tavrının ete kemiğe bürünmüş halinin bu tweet olduğunu söylemeye hiç gerek yok. 
Bu Zeynep Direk'e hakaret olsun diye söylediği söz esasen partisine bir hakaret olmuş oluyor. Sonuçta Lenin, özel koşullarda en gerici ve devrimle en bağlaşmayacak gibi görünen Rus Kazaklarından Rus Devrimine böyle bir anlayışla militan kazandıramazdı. Ancak linç etmeye alışkın olan bu akıl biçimi Zeynep Direk'in şahsından ötedeki bu linç, dışlama tutumunun dokunduğunu değiştiren devrimcilik anlayışı ile uyuşmadığını göremiyor. Çünkü daha en başta kendi devrimci dönüşümcülüğünün farkında değil. 

Ancak bu Marksizm'i gerçekte terk edenler için Marksizm küçük bir azınlığın savunusu, bir elitler kamarasının pratiği olabilecekmiş gibi algılanıyor. Bu kafa Ahmet Şık'ı savunmak için partiye giren bir feministi görüyor ama Ahmet Şık ve Zeynep Direk'in işçi sınıfıyla ne alakasının olduğunu, partinin aşağıdan yukarıya neyi ürettiğini sorgulamıyor. Sonuçta Zeynep Direk de Nuriye Gülmen ölüm orucundayken mesleğini geri almak isteyen bir insana karşı "ötesiz berisiz bir  hümanist" kesilmiş, Nuriye Gülmen keyfinden ölüm orucu yapıyormuş, olan biten sanki bir şakaymış gibi "devleti eleştirmek yersizdir, çünkü yoktur,  devleti bu işe karıştırmadan Nuriye ve Semih'i bundan vazgeçirmeliyiz" minvalinde konuşmuş  ortaya akademisyen kimliği ile atılıp kendi felsefesine uygun bir moral motivasyonla " yüce akademisyen ülküsü" romantizmiyle meselenin sadece Nuriye ve Semih'in olası ölümlerine odaklı bir şekilde ele alarak idealizminden doğan teslimiyetçiliğini yaymaya çalışmıştır.  Bu kişi her olguyu kendi başına ötesiz berisiz bir anlayışla değerlendiren onu çevreleyen yan ve ara bağlantıları keyfiyen görmeyen birisidir.. Partiye katılım sebebi bile Ahmet Şık adlı bireyin aldığı tehdittir. Yani partiye katılma motivasyonu hem sınıfsallıktan arınmış hem de bir bireyin kaderine bağlanmıştır. Aynı şekilde geçtiğimiz günlerde Sümeyye Erdoğan'ın babasıyla birlikte değerlendirilemeyeceğini beyan etmiş bir feminist olarak göze çarpıyor.  








Zeynep Direk esasen idealizme göre düşünmeyi içselleştirmiş bir insandır. Üstte verilen elma örneğindeki aynı düşünce tarzını alıp kopyalamıştır. Zeynep Direk ve onun gibi düşünen, onun gibi düşündüğü için bu ideolojik kamplara geçenlerle ideolojik mücadele bir Marksistin görevidir. Ve Marksist Leninist olma iddiası güden partilere katılan bu unsurların dönüşümü ancak parti içi eğitim, eleştiri, özeleleştiri ile olur. Fakat bunu eleştirmenin ya değiştirmenin yolu linçten geçmez. Daha fazla felsefe, daha fazla bilimsel öğreti, daha fazla pratik ve daha fazla gerçeğe dayalı propagandadan, daha donanımlı ve etkin kadroları eğitmekten geçer. O zaman bir bölünür iki olur, o zaman sınıf bilinçli proletarya partinin etrafında kümelenir, o zaman Zeynep Direk gibilerin idealist felsefeye dayalı dünya görüşleri hiçbir şey ifade etmemeye diğerleri ile birlikte başlar. 



Güncel solcu profili de artık kendi küçük burjuva alanlarını; gelir kapısı yaptığı imtiyazlı konumları korumanın derdine düşmüş olduğu için batıdan hangi teori gelirse gelsin, bunun burjuvazi ile bağı olup olmadığına bakmaksızın eğer kitlesel bir karşılığı varsa o burjuvazinin uzantısı olduğunu kabullenip özerkliğini içselleştiriyor, kabulleniyor. Bu sebepledir ki artık diyalektik dönüşüm, olguların diyalektik değişimi, demokratik merkeziyetçilik, parti disiplini bir karikatüre dönüşmüş. Kızıl rengin yanına eklenen gökkuşağını, mor rengini böyle yorumlamak gerekiyor. Çünkü bu renklerin eklenmesi, partilerin bu unsurlarla siyaset yapmaya çalışması, Marksizm Leninizm'i yeterli görmemesi ona hiç inanmamasından, inanmayan kitleler yetiştirmesinden, inanmayan kitleleri içinde öylece tutmasından, onların istilasına ve teorik istismarına uğramasındandır. Bu mevcut çıktılar bize gösteriyor ki başta partisine, partisinin ideolojisine hiç inanmayan insanlarla karşı karşıyayız. 

Linç de bunun bir ürünü. Yani değişmeyen, değiştirilemez varsayılanı, olanı göründüğü gibi kabul edenlerin, öncül koşullarına bakmayanların; skolastik bir aklın ürünü olabiliyor. Teorik sefalet, düzen tarafından edindirilmiş burjuva akılla birleşince burjuvazinin istediği, ortaya çıkmasında kazançlı olacağı pratik doğuyor. Ötekileşenin, ötekileştirerek güçlü hissetme tutkusu ilkel bir tutku. Merkeze kendini koyan, burjuvaların verdiği birey olma şansını böyle değerlendiren küçük burjuvazi bu fırsatı asla kaçırmamayı da seçiyor. 

Burjuvazi yaptığı devrim ve reformlarla tanrının hükmünü yıktı. Tanrının temsilcisi olan kralların tacını yerde yuvarladı. Artık o tacı kimsenin başına geçireceği yok. Tanrının temsilcisinin tahtına oturabilen burjuvazi kendisini tanrının hükümleri ile donattı. Ezilen yığınlara bu tanrılığı "birey" ideolojisi ile tattırdı. Onun egemenliği bu bireylik etrafında şekillenen algılamalarla ilgili. Bu bakımdan İngilizcede bölünemez anlamını taşıyan birey yalnız başına burjuvaların ürettiği üretim biçimleri içindeki üretimi yeniden üreten unsurdur. Bireycilik ise bu üretimi yeniden üretme içinde burjuvazinin egemenliğini kutsama, onu kabul etme anlamını taşır. Bir elmayı sadece bir elma olarak gören diyalektiksiz akıl bireyi de tarihinden kopartarak o anki birey olarak görür. Onun niteliklerini anlamaz, görmez. 

Türkiye'de ve tüm dünyada disiplinden, teorik çabadan kopan neyi ve hangi sınıfı savunduğunu unutan, kendi sınıfının devrimci aklını küçümseyen, arkasındaki külliyattan yararlanmak yerine popülizmden yararlanmaya çalışan tüm grup ve grupçuklar Leninizm'i  teorisiyle ve pratiğiyle var etmiş olan her kavrama sırtını dönmüş, iktidar hedefinden vazgeçmiş, gerinin ileriye dönüşümünü tayin edecek bilimsel aklı terk ederek metafiziğin, idealizmin etkisini üzerinde taşıyan işlevden yoksun kalabalıklara dönüşmeye başlamış, bu da Marksizm'i savunanları azınlık, ona felsefede karşıt olanları ise sınıfın üstündeki otorite yapılarında egemen kılmaya başlamıştır.

Her şeyin değiştiği, dönüştüğü, her şeyin zıddı ile birlikte var olduğu bir dünyada yaşadığını fark eden bir Marksist için linç ve linç örgütleyici anlayışların tümü anlamsız bir öfke, sol görünen ama aslında sağcı bir yaklaşımı büyüten bir olgu olarak göze çarpıyor. Halkın içindeki unsurlara karşı linç yalnızca karşı devrimin yararına ve onun desteklediği bir eylem olarak karşı çıkıyor. Bu yöntem uzun vadede burjuvaziye yönelik siyasal teşhiri anlamsız bıraktığı gibi onu yapacak insani mekanizmayı devre dışı bırakan geri ideolojilerin ve hatta siyasal polislik görevine soyunmuş ajanların, fonlanmış emperyalizm ajanlarının bir yöntemi olarak Marksist-Leninist hareketi tehdit ediyor. Zaten bu anlayışların hemen hepsi herhangi bir gericiye linçle saldırmak şöyle dursun ne hikmetse yalnızca burjuvazinin karşısına dikilenleri hedef almaktadır. 

Marksistler olanı olduğu gibi kabul etmezler. Olanı olduğu gibi kabul etmek lincin temel motivasyonudur. Karşıtların birliği hakkındaki düşünsel çaba ve bu çabadan doğan eylem, eğitim kişileri devrimcileştirmede, yanlış fikirlerle  ve o fikirlerin mücadelede ileri dönüşüm yöntemini ortaya koyar. Linç ve burjuva-feodal ahlak üzerinden sınıflı topluma örgütlenmek liberalizme dairdir. Marksizm, metafiziği alt ederek her olgunun altında yatan nedenleri görür ve yanlış fikri, yanlış insanı doğruya çevirecek veriyi, pratik rotasını somut durumun tahlilinden ortaya çıkartır. 

Yazıyı burada sonlandırırken peki ya doğru fikirler nereden gelirler? Bunun cevabını da Mao Zedong vermeli. 

''Evet, doğru fikirler nereden gelir? Bunlar gökten mi inerler? Hayır. Bunlar zihinde doğuştan mı vardır? Hayır. Bunlar toplumsal pratikten gelir; ve yalnız ondan gelir. Bunlar üç çeşit toplumsal pratikten gelirler: üretim için savaşım, sınıf savaşımı ve bilimsel deneme. İnsanın düşüncesini toplumsal varlığı belirler. İleri sınıfa özgü doğru fikirler, bir kez kitleler tarafından kavrandı mı, toplumu ve dünyayı değiştiren maddi bir güç halini alırlar. Toplumsal pratiğinde insan, çeşitli savaşımlara girişir ve hem başarılarından, hem de başarısızlıklarından zengin deneyimler kazanır.'' [1]

 

[1] Mao Zedong ( Teori ve Pratik, sf. 106)
 
                                                                                                         Emre Kabartaş 
                                                                                                           11.06.2021


 



 
 



Yorumlar