''Sovyet-sonrası'' bir dönemde yaşıyoruz. Örgütsüzüz. Temel olan ilkelerimizi neredeyse yitirmiş gibiyiz ve dünya çapında yükselen bir devrimci hava yok, henüz.
Düşmanımızın kim olduğunu biliyoruz: Burjuvalar. Hayatımızı, hayalimizi ve kanımızı emen bu vampirler. Ruhumuzu kemiren bu yamyamlar.
Düşmanımızı tanıyor muyuz?
Düşmanımızı tanımıyorsak, aldığımız bir zafer, ardından yenilgiyi getirir. Bir sağa bir sola, ileriye doğru bir adım atamadan sallanıp dururuz.
Yüzyılımızın ilk çeyreğinin sonuna gelmekteyiz. Dünyamızın devrimci rotası sisler içinde. Bu fırtınanın merkezi ise en başta çıbanbaşı, karakol devleti olan İsrail'in kurulmasından beri her an, bölgemize yani Ortadoğu'ya kaymakta.
Böyle gelişen bir atmosferde yaşanan Arap Baharı, ardından gelen iç savaşlar, darbeler, Gezi isyanı, neoliberal politikalara karşı Fransa'da, Şili'de, Brezilya'da, Haiti'de ve yaşanılan askeri darbenin 10. yılında Honduras'ta patlak veren isyanlar, yüzyılımızın ilk devrimci ve karşı-devrimci dalgalarını doğurmuştur.
Şüphesiz ki bu halk hareketlerinin doğumlarıyla ölümleri birdir. Birdir, çünkü bu mülksüz ve mülksüzleşme tehlikesiyle karşı karşıya olan kitlelerin ya da daha doğru bir tabir kullanmak gerekirse sınıfların ve tabakaların bir önderlikten ve ortak programdan, platformdan noksan olması; proletaryanın bilinçli sınıf hareketinin yaratılamaması, sürekliliğin sağlanmasının önüne geçmektedir.
Yaşadığımız bu iğrenç ''postmodern'' zamanlardaki bir başka yalan ise ''postkolonyalizm''dir. Postkolonyalizm diye bir şey yok. Kolonyalizmin hâlâ sürdürüldüğü bir dünyadayız. Olsa olsa, postlu kolonyalizm var. Gerçi, emperyalistler artık bunu postlu icra etmeye de gerek duymuyor. İngiliz emperyalistleri Galler'i bir nükleer çöplük hâline çevirirken ve Belfast'ı, misal Kürdistan'a ve Kolombiya'ya örnek olacak bir neoliberal barış modeli hâline sokarken; ABD emperyalistleri Venezuela'da açık açık darbe çağrılarında bulunurken ve İran'a karşı savaş cıyaklamaları duyulurken, bir posttan, örtüden bahsetmek de zor hâle geliyor.
Ülkemizdeki durum nedir? Kendiliğinden bir hareket olan Gezi, bizim ''sol'' çevrelerimizce nasıl değerlendirilmiştir? Nasıl bir heyecan duyulmuştur?
Esasında bu çevreler, yayınlarıyla; dergileriyle, gazeteleriyle, bildirileriyle, programlarıyla, yıllar öncesinden değerli bir yoldaşın ifadesine sığınarak anlatmak gerekirse, somut gerçeği süslü laflara feda etmişlerdir; bu hiç beklemedikleri isyan karşısında.
Devrimi sadece gözlerinden değil, gönüllerinden de uzak tutmuşlardır. Yahut, devrimden anladıkları bir şiddet eylemi, ezilenlerin ve mülksüzlerin iktidarını, kapitalist ilişkilerin biricik ürünü olan proletarya öncülüğünde kurması değil; ancak ''Tayyip''in gitmesi olmuştur.
Hızlı ya da genç olanın biz olduğunu düşünmüyorum; aksine, onlar erken yaşlanmış olmalılar.
Derdimiz: ''Saray''ı geriletmek. Adamımız: Ekmeleddin İhsanoğlu
Derdimiz: ''Saray''ı geriletmek. Adamımız: Muharrem İnce
Derdimiz: ''Saray''ı geriletmek. Adamımız: TÜSİAD'ın gözbebeği Ekrem İmamoğlu.
Nerede denk geldiğimi hatırlamıyorum, şöyle yazıyordu: Gezi gençliğinden sandık müşahitleri yarattılar.
Ali İsmail'in, Ethem'in, Berkin'in, Abdullah'ın ve nicelerinin kanıyla aydınlanmış bir yol, bir isyan ve koca bir potansiyel, ancak böyle hiç edilebilirdi.
Tüm bu yenilgilerimiz geçicidir. Kayıp vermeden ilerleyemeyiz. Elbette biliyoruz ki zafere giden yolda gerilemeler yaşanacaktır. Aldığımız her yenilgi, bizi daha büyük bir dolambaçtan, daha etraflıca dolaşmaya mecbur edecektir. Yine biliyoruz ki zafere giden süreç, boylu boyuna uzanmış dümdüz bir çizgi değildir. Bu süreç, helezonik bir tarzda, ilerlemelerle ve gerilemelerle sarmallanmıştır. Geçiçi yenilgiler alacağız; tıpkı geçiçi kazanımlar elde edeceğimiz gibi.
Yine aynı değerli yoldaşın bir ifadesine sığınarak bitirmek istiyorum:
''Eğer bir komünist hareketin taşıması gereken niteliklere sahip olur ve bunları sürekli olarak korursak, hareketimizin hızla büyüyüp gelişeceğine, halk kitleleri arasında dal budak salıp kökleşeceğine derinden inanıyoruz. Çünkü halk tava gelmiş toprak gibidir, bizler de sağlam ve yeşermeye hazır tohumlar olmalıyız.''
-Yusuf Çeliker
Yorumlar
Yorum Gönder